10 Temmuz 2014 Perşembe

SANAL ALEM...




SANAL ALEMDE PAYLAŞIM TACİZ VE TATMİN Veya ÖZDEŞLEŞME ARZUSU VE MEDYATİK KİTLE KÜLTÜRÜ...

Adil Okay


100 Bin yıl kadar önce, Homo Sapiens ayakları üzerinde doğrulup düşünmeye başladıktan sonra sözel kültür oluşmaya başladı. Sözel kültürden yazılı kültüre geçişi de 6 bin yıl önce yazının icadıyla başlatabiliriz. Elbette yazılı kültür, sözel kültürü tamamıyla yok edemedi. Bu gün aşıklar, dengbej’ler gibi hâlâ sözel kültürün sürdürücüleri var. Ancak özellikle son iki yüzyılda hayatın her alanına nüfuz eden başat kültürün, yazılı kültür olduğunu söyleyebiliriz.

Peki internetin icadından sonra yazılı kültür başkalaşım geçirdi mi? Bu soruya “göreceli olarak evet” yanıtını verebiliriz. Zira sözlü ve yazılı kültür halen yaşamakla birlikte yeni bir kültür ortaya çıktı: “Görsel kültür”. Belki “yeni” demek doğru değil. Sanat tarihçileri “görsel kültürü” internetin yaygınlaşmasından önceye götürebilir. Özellikle fotoğrafın icadından ve fotoğrafın medya ile kurduğu güçlü ilişkiden sonra “görsel kültür” önem kazandı. Ve internet üzerinden “Sosyal paylaşım ağları” ile iyice günlük yaşantımıza girdi.

Dr. Özgür Uçkan kendisiyle yapılan bir söyleşide bu gelişmeyi şöyle özetliyor: “İnternet halka açılalı beri, askerin elinden çıkıp, sivil dünyaya geçtikten sonra çok hızlı bir şekilde gelişti. (…) Şu anda dünya nüfusunun yarısı internet kullanıyor.(…) İnternet aslında başından beri sadece sosyalleşme aracı değil. Bir muhalefet aracı, örgütlenme aracı. Bunun ilk örneklerini biz, Dünya Ticaret Örgütü’nün 1998’de Seattle’daki toplantısında, küreselleşme karşıtı hareketlerin patlama yaptığı dönemde gördük. Göstericiler sadece telefon ve internet üzerinden organize oldular. Filipinlerde devlet başkanı gitsin diye bir milyon SMS gönderildi. Bu eylem dünyanın en büyük elektronik eylemi olarak tarihe geçti. Zapatistalar bunu çok yerinde kullandılar. Milislerin yaptığı köylü katliamlarını internet üzerinden haber yaptıkları için, birkaç saat içinde Meksika hükümeti özür dileyip milisleri yakalamak zorunda kaldı.”

Sosyal paylaşım ağlarının marifetleri

Özgür Uçkan’ın belirttiği gibi İnternetin yararları yok sayılamaz. Teknolojik gelişmeye arkaik düşünce silsilesiyle karşı duracak değilim. En başta iletişim sorunu olan insanlar internet sayesinde dış dünyaya açıldı. “Gerçekler” tekel olmaktan çıktığı gibi sorgulanmaya başlandı. Derken sokak muhalefeti, eylem çağrıları ve örgütlenme bu ağlar sayesinde kolaylaştı. Tabi arada ego tatmincileri, yalancı peygamberler, sahtekâr “hoca”lar da bu ağlardan yararlandıysa da, “yararı” zararından fazla demek durumundayız. Ol bu nedenle Türkiye’de başbakan, iki de bir “yasaklansın” diye feryat ediyor. Ve dönem dönem de yasaklanıyor. Örneğin bu gün Türkiye’de 100 binden fazla Tweet yasaklanmış durumdadır. Yine 8 Temmuz 2014 tarihli Radikal’de yer alan bir habere göre, Alternatif Bilişim Derneği ve Türk Kütüphaneciler Derneği'nin de aralarında bulunduğu 10 kurum bir açıklama yaparak Türk Telekom'un haberleşme özgürlüğünü engellediğini öne sürdü. Türk Telekom'un Whatsapp ve Skype yazışmaları gibi pek çok işlemi analiz edeceği, yavaşlatacağı, gerekirse sansürleyeceği açıklandı.

Sosyal paylaşım ağlarının yararlarının altını çizdim ama bir de insanları atıl hale getirmesinden söz etmem gerekiyor. Bir haberi-yazıyı-fotoğrafı ‘beğen’erek, ‘tweet’ atarak rahatlayan, “görevimi yaptım” duygusuna kapılarak sokaklara çıkmayan insanların sayısı az değil. Yürüyüş korteji geçerken balkondan el sallanmasına, zafer işareti yapılmasına benzetiyorum ben bu tavrı. Kimi zaman da yürüyüşe gelip korteje girmeyen -görevli olmadığı halde- kenarda dolananlar var. Bu da ayrı bir vakıa. (Tabi “beğen”ilmek bir yazar için moral olabiliyor. Okunduğumuzu bilmek, suya yazmadığımızı anlamak da önemli, kesinlikle küçümsemiyorum.)

Sen beni neden “like” etmedin

Bir de ‘beğenisine beğen’i ve ‘retweetlemesine retweet’ bekleyenler yaygın. Ne diyeyim, “beni yani yazımı beğendiyseniz, karşılıksız beğenin kardeşim” demekten başka çarem yok. Zira bu mübarek Facebook’ta veya Twitter'da sayfalar hızla akıyor. Açtığımız anda ana sayfada gördüklerimiz arasından okuyup beğendiklerimiz oluyor. Ama dediğim gibi tüm paylaşımları görme-okuma zaman ve olanağım(ız) yok. Kimi zaman bu yazı okunmalı diye düşünüp kenara ayırdıklarımı bile okuyacak mecalim kalmayabiliyor. Ayrıca “özel mesajla” ya da “etiketleme” ile karşıma çıkan yazılar-şiirler v.d. de var. Doğal olarak hepsini okuyamıyorum. Bu anlamda okumadıklarım-görmediklerim “beğenilmedi” sanılmasın…

Konu açılmışken, “Facebook, Twitter’in yanında avam kalıyor. Twitter daha elitlerin yeri” değerlendirmelerine de gülüp geçtiğimi belireyim. Ben bu yazıda son düzeltmeleri yaptığım saatlerde İsrail, Gazze’yi bombalıyor ve Almanya Brezilya da maçı devam ediyordu. Her iki haberi de sosyal paylaşım ağlarından aldım. Brezilya’nın 5 gol yediği söylenirken ölen Filistinlilerin sayısı 14’e ulaşmıştı. Ve ne yazık ki “maç haberleri” çok daha fazlaydı. Twitter’de de öyle.

Sanal aşklar ve taciz

Mor Çatı’dan Salma Toluay, “Dijital şiddet aslında yeni kuşak bir şiddet olarak tanımlanıyor. Teknoloji hayatımızı o kadar çok işgal etti ki, erkekler de bu fırsatı kaçırmadı. Günümüzde teknolojinin sunduğu imkânlarla 7/24 kesintisiz bir şiddet uygulanabiliyor” diyor. Dijital şiddet’in ne olduğunu da şöyle yanıtlıyor: “Israrlı takip, SMS göndermek ve kadından da göndermesini beklemek. Bazı GSM operatörleri kişilerin nerede olduğunu da belirleyebiliyor. Mesela kadın dışarıda, söylediğinin doğruluğunu kontrol etmek için erkeğin ‘neredesin, konum yolla’ gibi baskıları… Çıplak fotoğraf çekmek veya çekmekle tehdit etmek, bu görüntüyü internet üzerinden yaymak/yaymakla tehdit etmek, sevişirken rızayla çekilen bir görüntünün herhangi bir sorun yaşandığında tehdit unsuruna dönüşmesi… (…) kimi beğendin, kimi beğenmedin, kiminle arkadaşlık kuruyorsun, onu arkadaşlıktan çıkar gibi baskılar…”

Özdeşleşme arzusu ve medyatik kitle kültürü

Sanal alemde dostluklar-arkadaşlıklar kuruluyor, ‘aşklar’ yaşanıyor belki ama bir de Çiçek Tahaoğlu’nun “Dijital şiddet” adlı yazısından yukarıda aktardığım sorunlar da doğuyor. İnternetle tanıştığı adamla sanal veya gerçek aşk yaşayan kadın, ilişkiyi bitirmek istediğinde şantajla karşı karşıya kalabiliyor. Genellikle bu alçaklar erkekler arasından çıkıyor. Tersi yani kadınların bu yola başvurması münferit. Tabi isteyen istediğiyle gönüllülük temelinde sanal veya reel aşk yaşar, seks yapar bu üçüncü şahısları ilgilendirmez diyeceğim ama bizim toplum bu tür haberlere - skandallara bayılıyor. İnternete düşen ünlülerin seks kasetlerinin paylaşım rekoru kırmasının bir nedeni de bu değil midir? Medyatik kitle kültürü, “özdeşleşme arzusu”nu kullanmaktadır. “Biri bizi gözetliyor”u “özdeşleşerek” nasıl gözlemişti milyonlar anımsayın. Benzer programlar Avrupa’da da var. İnsanların içinde var olabilen “röntgencilik-teşhircilik” gibi eğilimleri besleyip büyüten kapitalistlerin amacı paradır. Bu tür programlar reyting rekoru kırınca aradaki reklamların getirisi artmaktadır. Bu durum devletin de işine gelmekte, insanlar bu tür programlar sayesinde eve kapanmaktadır.

Velhasıl internetle “ne seninle, ne sensiz” durumu yaşanmaktadır. Ama “Gezi direnişi”, diğer deyişle “Haziran ayaklanması” tüm bu hesapları alt üst etmiştir. Milyonlarca genç, “hem ‘beğen’irim, hem ‘tweet’ atarım, hem de sokağa çıkarım” demiştir. Bu durum da devletin dengesini bozmuştur.

09.07.2014



Hiç yorum yok: