21 Temmuz 2014 Pazartesi

Kürt sorunu değil, yönetici sorunu çözülüyor...



Hasan Bildirici

Türk devleti, Kürdistan sorununu değil, kendi sistemine ortak edeceği yönetici sorununu çözüyor. Sorunun çözümü ile, yönetici sorunun çözümü arasında dağlar kadar fark bulunuyor. Osmanlı’dan alınan bu alışkanlık baş edilemeyen “eşikıyayı dağdan indirip paşa yapmak,” olarak adlandırılıyordu.

Şimdi yaptıkları bu. Bir kaç yüz Kürde mevki ve makam dağıtarak, Kürt sorununda açılım yaptıklarına toplumu inandırmaya çalışıyorlar. Bu yolda başarısız sayılmazlar. Cumhurbaşkanlığına dahi adaylık konduğuna göre, çözümün bu biçimine inanan oldukça geniş bir çevre var. Esasında bu durum, Türklerin ve Kürtlerin devleti ve çözümü nasıl gördüğünü anlatmaya yetiyor. Bu durum aynı zamanda Kürtlerin ve Türklerin demokrasiden ne anladığını da anlatıyor. Demokrasi, herkese eşitlik, özgürlük ve adalet anlamına geliyor değil mi? Kürtlerde ve Türklerde demokrasi kendi elemanları için daha çok mevki ve makam anlamına geliyor.

Bu anlayışın sıradan Kürt yurttaşın hayatına kattığı ciddi bir değişiklik yok. Son yıllarda Kürdistan halkının hayatını kolaylaştıran bir yasa ve kanun maddesi çıktı mı? Eskiden beri var olan sömürge yasalarından kaçı insanlarımızın hayatından geri çekildi?

Sanal bir rahatlama ve iyileşme propogandası yapıyorlar. Kürtlere uygun görülen, Bulgar veya Çeçen göçmenlerin sisteme kabul edilmesi gibi bir şey... Pençesini kafatasımıza atmış olan devlet, hangi yöne doğru meyledeceğimizi kendisi kararlaştırıyor. Bu konuda öylesine cimri ve temkinli ki, sıradan bir heyet dahi devlet kontrolünde seçiliyor.

Batıda artık meslek olmaktan çıkmış siyasetçilik, tıpkı din adamlığı gibi, sıradan insanın stresini attığı bir alan haline getirilmiş. Her seçimde oradan oraya yalpalayıp duruyor, aldığımız oy miktarına göre neşelenip veya üzülüyoruz.

Siyaset, vatandaşlık hakkının çeyreği bile değil. Arapça at terbiyeciliği, seyislikten isim olarak alınan siyaset, mevcut yasalar doğrultusunda ülkeyi ve insanı yönetmektir. Olabilir ya, milyonlarca insan siyasetle ilgilenmeyebilir, Batılı ülkelerde olduğu gibi, sandığa da gitmeyebilir. Türk veya Kürt, yapılan siyasetin biçimi bana çok itici geliyor. Konuşulanlar, yapılan açıklamalar ilgi de çekmiyor. Ayrıca çekmek zorunda değil. Herkes nasıl Hıristiyan veya Müslüman olmak zorunda değilse, yeni çağın dini olan siyasete herkes ilgi duymak zorunda değil.

Ancak vatandaşlık haklarının doğru kullanılması veya devletin vatandaşlar üzerindeki sömürgeci ve faşist tahakkümüne son vermek önemli.

Türk devleti vatandaşlık haklarıyla çok ilgili değil. Osmanlı’daki teba anlayışı, 20. Yüzyıl Türk yönetim sahteliğiyle yıkanarak sahte bir vatandaşlık tanımı üretildi. Dili yasak, inancı yasak, kültürü yasak, özgürlüğü yasak vatandaşlar... Hatta bu vatandaşlık yasası, Osmanlı teba kültüründen de geri. Osmanlı’da kendi isminde Ermeni ve Rum mebuslar vardı. Osmanlı'da Türklük aşağılık bir unsur olarak görülüyor, vezirler ve padişah kadınları genellikle yabancılardan seçiliyordu. Türkiye cumhuriyeti devletinde ise herkes Türk ve Sünni olmak zorunda... Yasalarda ve kanunlar da Türk ve Sünni olma zorunluluğu devam ediyor mu etmiyor mu? Dünyada doğrudan ırk kelimesinin geçtiği(Kahraman ırkıma gül ne bu şiddet bu celal) Türk milli marşı Kürtlere zorla okutuluyor mu okutulmuyor mu? Kürtler zorla askere götürülüyor mu götürül müyor mu? 20 milyon Kürdün sorunu ile hali hazırda MİT iligileniyor mu ilgilen miyor mu? Parlamentoya seçilen Kürtler namus ve şeref üzerine Türk olduklarına dair yemin içiyorlar mı içmiyorlar mı?

Türk devleti Kürt halkının vatandaşlık sorununu değil, kendisiyle birlikte hareket etmesini istediği Kürt yönetici sınıfının sorunlarını çözüyor. Daha doğrusu iktidarından azıcık bir pay ayırıyor.

Bu da Kürt sorunun vatandaşça çözümü değil, yönetici sınıfların sorunlarının çözümü anlamına geliyor. Türkler Kürtleri bin senedir zaten böyle idare ediyor.

Kaynak: Rojeva Kürdistan


Hiç yorum yok: