16 Temmuz 2014 Çarşamba

Günay Aslan ve ben...




Hasan Bildirici

Günay'la biz Van Gölü çocuğuyuz. Karşı kıyılarda doğmuşuz. “Akdeniz Kültürü” gibi, ayrı bir “Van Gölü Kültürü” var. İnsan yaşadığı coğrafyaya benzermiş, biz Günay’la Van Gölü’ne benzeriz. Bitlisli Cahit Cahit Mervan’da bu kültüre dahildir. Gölden biraz uzak olduğu için, Bitlis kişiliği farkılıklar arz eder. Ben, Cahit ve Günay yan yana geldiğimizde aramızdaki sohbet, coğrafyamızdan aldığımız kişilik özellikleri üzeri sürer gider. Her şeyi konuşuruz, bu konuşmanın birimiz tarafından kullanılmayacağını üçümüz de iyi biliriz.

Günay’ın ülkeye döneceği gün, facebook sayfamda onun için şöyle bir not paylaştım:

Mücadele arkadaşım ve meslaktaşım Günay Aslan, 14 Temmuz günü sürgün yaşamına son verip, ülkeye dönüyor. İyi yapıyor. Sürgün en çok Kürt aydınlarını ve yazarlarını hırpaladı. Dilerim bir kaç ay içinde Van Gölü kıyısında görüşürüz. Kendisine yol açıklığı diliyorum.”

Günay döndü, ülkeye girişte yaptığı ilk açıklamada ismimi vererek benim de döneceğimi söyledi.

Ahmet Kaya’nın bir şarkısı var: “Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz.”

Siz bizim neler çektiğimizi nereden bileceksiniz, diyeyim ben de.

Birlikte çekilmiş fotoğrafın altına bazı arkadaşlar not düşmüş:

“İki yürekli insan, sizi severek okuyorum,” diye.

Arkadaşların bu ilgi ve övgüsüne teşekkür ediyorum. Bir çok arkadaşın bizi severek okuduklarını biliyorum. Bizi cesur bulan arkadaş sayısı da fazla. Buna cesaret mi yoksa vicdanlı olma hali ve eleştirel dostluğu ilke edinme mi demek gerekir bilmiyorum. Ben ve Günay, gelişmenin ve gerçek dostluğun eleştiriden geçtiğini biliyoruz. Buna ne kadar uyduk veya gereklerini yerine getirdik? Bu da ayrı bir soru. Ancak hep aynı şarkı akla geliyor:

Siz bizim neler çektiğimizi nereden bileceksiniz.

İkimizin de, çalıştığımız dönemlerde Kürdistan ulusal mücadelesine yön veren kişilerle doğrudan kontaklarımız oldu. Onların beklentileriyle aydın ve yazar kişiliği bir çok kez çatıştı. Burada en çok da bizler kırıldık. Bazen küstük, uzaklaştık, sıcak bir merhabayla geri döndük. Günay’ın işi benimkinden zordu. O doğrudan basın-yayın çalışmalarının içindeydi. Yazılar yazıp programlar yapıyordu. Bazen küsüp kapıylara karışıyordu. Ben de yerelde sorunlar yaşıyordum.

Siz bizim neler çektiğimizi nereden bileceksiniz, demek istiyorum yine.

Sizden hem yüksek bir yazarlık ve aydın duyarlılığı beklenir, ama yanı zamanda sıradan bir taraftar gibi olmanız istenir. Siyasetin aldığı her karara gözü kapalı uyulurken, sizin bir cümleniz göze batar. Hatta gittiğiniz gecelerde ve festivallerde aşırı duyarlı bir okur tarafından terslenir, hatta hakarete uğrarsınız...

Siz bizim neler çektiğimizi nereden bileceksiniz, demek istiyorum yine de.

Çünkü tüccarlıkla aydınlığı ve yazarlığı karıştırmamak zorundasınız. Hayatı karın tokluğunu götürürken, kendiniz dışında herkesin hassasiyetlerine dikkat etmeniz gerekir. Bir kaç yılda bir çıkan kitabınızdan bir kaç adedi okurla buluşturduğunuzda buna bir ad takılır. Küskünlüğü bırakıp geri dönen Günay Aslan karın tokluğuna iki program yapar, buna bir sıfat bulurlar. Kürt dünyasının benzetmeleri ve sıfatları da kendi statüsüzlüğüne uygundur.

Onun için biz çok çektik. Günay’la bazen bunları konuşurduk. Yazar olmak yerine, bir bakkal dükkanı çalıştırmayı istediğim çok oldu. İnsanız, hislerden, etten ve kemikten yapılmayız. Taş değiliz.

Bazı kongre, toplantı ve çalışmalar içinde Günay’la karşı karşıya geldiğimiz zamanlar oldu. Ama ben Günay’ı hep sevdim, o da beni sevdi, kırmamaya özen gösterdi.

En neşeli halinde bile kederle gülen Günay Aslan, sonunda sürgün hayatına son verdi. Çok kolay bir şey değil bu. Ben de başvurumu yaptım, cevap bekliyorum.

Avrupa’da hiç bir şeyimiz yoktu. Karın tokluğuna onurumuzla yaşadık, yazdık, ürettik, Kürt kurtuluşu üzerine ümitli şeyler söyledik. Ülkemize döndüğümüzde cebimizde sadece damgası vurulmuş bir uçak bileti olacak.

Olsun, hiç kompkelse kapılmadan söylemek gerekir, Puşkin’in dediği gibi, bu acımasız çada biz özgürlüğün şarkısını söyledik.

----------
Kaynak: Rojeva Kürdistan


Hiç yorum yok: