20 Ağustos 2015 Perşembe

EKİN VAN İÇİN YAZDIKLARIMA TEPKİLER...



EKİN VAN İÇİN YAZDIKLARIMA TEPKİLER VE TEHDİTLER HAKKINDA…

adil okay

Ekin Van için yazdığım “Ölü bedenimizi çırılçıplak sokağa atanlar”  başlıklı yazıma çok fazla tepki geldi. Yaşananların dolaylı - dolaysız tanıkları hatırlattığım için teşekkür ettiler. Yandaş medyanın ve resmi tarihin şartlandırdığı bazı insanlar ise “yalandır” derken, bazıları ise iyi niyetle “acaba” dediler. Bazıları da “iyi ama şehit polis ve askerler de var” diye “acı yarışına” kalkıştılar. Üç beş yaratık da beni tehdit etme gafletinde bulundu. Polemikle uğraşacak zamanım olmadığı için hepsine toplu yanıt verme ihtiyacı duydum. (Söz konusu yazıyı okumayanlar internetten ulaşabilir)

Öncelikle belirteyim: Yazımda alıntı yaptığım “tecavüz” bölümü iki gazetecinin Rojin Canan Akın ile Funda Danışman’ın  “Bildiğin gibi değil” adlı kitabında geçiyor. Kitapta canlı tanıklardan söyleşiler var. Okumanızı öneriyorum. Ayrıca bu konuda yazılmış yüzlerce rapor - kitap - belgesel bulunuyor.

Yani siz “yoktur”, “olmamıştır”, “iftiradır”, “acaba” derken Türkiye devleti bu yaşananları kabul etmiş ve suçlu güvenlik güçlerinin birkaçını göstermelik olarak yargılamıştır. Mağdurların bazılarına da tazminat ödemiştir. Ve halen ödemeye devam etmektedir. Tabi tecavüzcülerin – işkencecilerin büyük çoğunluğunu ise ödüllendirmiştir. AİHM’nde yeni yeni davalar açılmaktadır. Kısa bir süre önce Tayyip Erdoğan’ın onayıyla Genel Kurmay’da terfi ettirilen Musa Çitil de hem cinayetten hem tecavüzden yargılanmıştı. Bunları ben söylemiyorum. T.C. mahkeme tutanakları söylüyor. Ama ruhunu şeytana satan, her dönem hükümet yanlısı basın bunları bildiği halde yazmıyor, TV ekranlarında göstermiyor. Ve insanlarımızın büyük çoğunluğu da bu paçavraları okuyor, izliyor.

Biz gerçeği sol muhalif basından, mahkeme tutanaklarından, insan hakları örgütlerinin raporlarından ve canlı tanıklardan öğreniyoruz.

Yazdıklarınız beni ikna etmedi daha fazla belge isteriz diyenlere yanıtım şu: Gidip araştırmak da size düşer. Klavye başında geçirdiğiniz zamanın çok azıyla arşivlere ulaşabilirsiniz. Yine de yol göstereyim. Özel harekatçı Ayhan Çarkın’ın itiraflarından, AİHM kararlarına, Susurluk raporlarına, tecavüzden mahkum edilen güvenlik güçleri -asker, polis, subay, korucu, MİT, JİTEM elemanları dâhil- listesine, devletin on yıllardır gözaltında katletme, yargısız infaz, işkence ve tecavüzden kaç kez yargılanıp tazminat ödemeye mahkum olduğuna ve kaç dosyayı hasır altı ettiğine kadar hepsine ulaşabilirsiniz. Tabi bir de ulaşamayacağınız savcı-hakim-polis-doktor işbirliği ile aklanan o kadar çok cani, tecavüzcü devlet görevlisi var ki. Bizim yazdığımız, devletin inkâr edemediği vakalardır. Siz bunun bin katının yaşandığını düşünün. Ve bunlar yaşanırken hâlâ “neden isyan ediyor bu insanlar” deyin. Olacak iş değil.

Ekin Van hakkındaki yazıma yanıt olarak, savaşta öldürülen polis ve askerleri hatırlatanlara gelince: Öncelikle acıların yarıştırılmasının doğru olmadığını söyleyeyim. Sorumlu mu arıyorsunuz. Birincisi: Savaşı başlatan, savaşı yaratan sistemi sorgulayın derim önce. Bir halkın en küçük demokratik hak talebini kanla bastırırsanız onların da dağa çıkmaktan başka çaresi kalmaz. Bu kadar açık. Savaş başladı mı arada asker de, polis de, gerilla da, siviller de ölür. Kin ve nefret insanların başını döndürür. Bunlar sonuçtur. Ama önce nedenleri tespit etmek gerekir. Neden de başta söylediğim gibi devletin ırkçı-milliyetçi politikasıdır. Bu savaş üreten politika dün sermaye sınıfının çıkarlarına endeksli “Türk – İslam sentezi”ydi. Bu gün de yine sermaye destekli “İslam – Türk sentezi”dir.

İkincisi: Siz hiç kaçırılan asker ve polislere işkence yapıldığını, tecavüz edildiğini, kulaklarının kesilip maskot yapıldığını, cesetlerinin çırılçıplak soyulup sokaklarda sürüklendiğini duydunuz mu. Yok. Duyamazsınız. Onlara nasıl davranıldığını serbest bırakılan asker ve polisler anlattı, okumadınız mı? Ve ayrıca ölen güvenlik güçlerinin ailelerinin trajedisini zaten basın yeteri kadar veriyor. Ben verilmeyenleri, yok sayılanları yazıyorum. İsterseniz gelin yeni kurulan “Barış Bloku”nun etkinliklerine katılıp hep beraber “ne asker, ne polis, ne gerilla kimse ölmesin” diye bağıralım.

Merak edenlere de söyleyeyim. Kürt değilim. Türküm. Bir ucum da Arap. Ana dilim Türkçe. Ama doğup büyüdüğüm coğrafyada (Antakya - Hatay) Araplardan, Türklerden önce Doğu Romalılar vardı. Sonra Memluklular. Keza Anadolu’ya Türkler geldiğinde orada Kürtler, Ermeniler, Süryaniler ve diğer halklar vardı. Yani bu halklar en az Türkler kadar bu toprakların asıl sahipleridir. Ol bu nedenle ben “önce insan” diyenlerdenim. Ve tekrar hatırlatayım ki her konuda aynı görüşte olmamız gerekmiyor. İlk adım birbirimizi anlamak olmalıdır. Bu anlamda yazımda hata – açık aramak yerine içeriğe bakınız.

Bu ülkede uzun dönem “Kürt yoktur” denilerek yürütülen kirli savaşı başlatanlara, dünya genelinde savaşları yaratan ekonomik eşitsizliğe, bu sistemin literatürde adı olan kapitalizme karşı mücadelede yerimi aldım. Büyük çoğunluğun sustuğu en zor dönemde konuşan, yazan, bedel ödeyen insanlardan biri olarak ezilenlerin yanında saf tuttum. Bundan sonra da tutacağımdan emin olabilirsiniz. Ben Türk olarak sahip olduğum tüm hakların Kürt kardeşimde de, Arap, Çerkez kardeşlerimde de olmasını istiyorum. Ana dilde eğitim hakkı başta olmak üzere. Aksini düşünenlerle zaten karşı cephelerde yer alıyoruz demektir. Türk Nazileriyle aynı düşüncede – safta olmam mümkün değil. Aynı şekilde Sünni Müslümanların haklarının Alevilerde ve diğer inanç gruplarında da olmasını savunuyorum. Ya vergilerimizden nemalanan diyanet işleri bakanlığını kapatacaksınız. Ya da diğer inançlara da eşit dağıtacaksınız. Ben ilk şıkkı tercih ederim. Ama ikincisi de bir ileri adım olur.

Bir diğer konu da yazımla ilgili bana yöneltilen tehditler.
Bu ilk değil. Devlet de, sivil faşistler de beni defalarca tehdit ettiler. Ben de hepsine “kuru veya yaş gürültüye, sanal veya reel tehdide pabuç bırakmam” demiştim. Aynen tekrarlıyorum.

Destek mesajlarına da teşekkür ediyorum.

Dün bir avuçtuk. Babam merhum Süleyman Okay, Antakya’nın parmakla gösterilen 10 sosyalistinden biriydi. Şimdi parmakla gösterilemeyecek kadar çoğuz. Daha da çoğalacağız.

Sonsöz:
Tartışmalara neden olan konu: Ekin Van adlı kadın gerillanın çırılçıplak bedeninin devletin güvenlik güçleri tarafından sokakta teşhir edilmesiydi. Bırakınız solcu – sosyalist - yurtsever olmayı, insan olanı öfkelendirecek, isyan ettirecek bir manzaraydı bu. İşte yukarıda yazdığım nedenlerle ceberut devlete karşı doğru bildiği bir kavgada yerini alan Ekin Van’ı saygıyla ve hüzünle anıyorum. Katlinde, işkence görmesinde, çırılçıplak teşhir edilmesinde ceberut devlet ve kalemşorları yanı sıra gerçekleri bildikleri halde on yıllardır susanların (ya da çok geç konuşmaya – yazmaya başlayanların) da payı olduğunun altını çiziyorum.

Yazımda belirttiğim gibi:
“Kısa çöp, uzun çöpten hakkını alacak.”
Saraylar saltanatlar yıkılacak.

18.08.2015

Fotoğraf: Adil Okay “Bildiğin Gibi değil” kitabının yazarları Rojin Canan Akın ile Funda Danışman ile beraber tanıtım toplantısında görülüyor.

Not: Devletin sistematik işkence politikasına başka bir örnek: Bu gün itibariyle Türkiye hapishanelerinde siyasi tutsaklara ne eziyetler yapıldığını öğrenmek için bir grup arkadaşla beraber kurdumuz www.gorulmustur.org adlı sitemize bakabilirsiniz.

Hiç yorum yok: