3 Eylül 2014 Çarşamba

Eleştiri Kültürü Ve Bilim İnsanı...





Mustafa Elveren*
elverenmustafa@hotmail.com

Değerli bilim adamı Prof. Baskın Oran’ın Gomanweb sitesinde yayınlanan bazı yazılarından dolayı hakaret sınırına varan çok sert yorumlar yazılıyor. Bu yorumlar için Baskın Hoca bana yazdığı mesajda şöyle demişti; “Hakaret de içerse en aykırı olandan başlayarak yayınlamalıyız” Hoca’nın bu demokrat tavrına rağmen o yorumlar sitede yayımlanmadı.

Elbette her insan korkar. Ancak, korkuyu aşıp, gerçekleri bilim namusuyla ortaya koymak her bilim insanının görevi olmalıdır. Baskın Hoca da zaman zaman azınlıklar konusunu, Dersim olaylarını cesaretle dile getirmekten çekinmiyor. İşte bilim insanı bu kültürle yoğrulmalıdır.

Ben kendimi amatör yazarlar arasında sayıyorum. Bu kategori penceresinden yazdığım makalelerden dolayı, birçok kişiden olumlu ya da olumsuz eleştiri alıyorum. Bu eleştiriler benim için sevindirici olup, aynı zamanda büyük bir zenginlik kaynağı olmaktadır.

Ancak, eleştiri adı altında iftira, hakaret, küfür vb. saldırılar yapılmamalıdır. Bir diğer önemli ölçü ise; cezaevinde yani dört duvar arasında cevap hakkını kullanamayan birini eleştirmek etik olmadığı gibi doğru da olmaz.

Ben bu ölçülere mümkün olduğunca uymaya çalışıyorum.

Yaklaşık bir hafta önce yazdığım “Muhammed-Atatürk-Erdoğan Üçlüsü Üzerine Kısa Bir Not” başlıklı makalemden dolayı olumlu-olumsuz birkaç eleştiri yapıldı. Eleştirilerin yapılması elbette sevindiricidir.

Ancak; Atatürk eleştirilince ses etmeyip Muhammed ve Erdoğan eleştirilince bağıranları, yine aynı şekilde Muhammed ve Erdoğan aleyhine yazılınca gıkını çıkarmayıp Atatürk söz konusu olunca avazı çıktığı kadar çığıranları anlamaktan zorlanıyorum.

Meslektaşım olup, yıllarca İHD şube başkanlığını yapmış ve birçok yönde siyasi görüşlerini paylaştığım bir arkadaş gönderdiği mesajda beni şöyle eleştirmektedir; “Sahte şeyleri, dervişleri, ağaları, feodalleri, kompradorları, faşistleri, burjuvayı, emperyalizmi ve daha nicesini, nicelerini eleştir; sözüm yok, ama unutma ki Seyyid Rıza bir seyyiddir, yani Peygamber torunudur, Şeyh Said bir şeyhtir, İhsan Nuri bir paşadır, Bedirhan bey, hem paşa hem de beydir. Molla Mustafa bir ağa ve aşiret lideridir; bütün bu devrimci insanları da salata gibi ötekilere katarsanız, insaf sınırları aşar, had ve huduttan taşarsınız… Dünyada eleştirilmeyecek şey yok; Ama Allah ve Peygamberi de buna katman kusura kalmayın fütursuzluk ve biraz da egonozu tatmin gibi geliyor bana.”
Mesajda göze çarpan şu cümle dikkat çekicidir. “… ama unutma ki Seyyid Rıza bir seyyiddir, yani Peygamber torunudur...” Ben İslam uzmanı değilim. Bu konuda fazla bir bilgiye de sahip değilim. Ancak, bu arkadaşımın iddia ettiği gibi Seyit Rıza Muhammed’in torunu ise, o zaman tüm seyitlerin Arap olması gerekmez mi? Üzerinde tartışılması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.

Bir taraftan “Dünyada eleştirilmeyecek şey yok” diyeceksin öbür tarafta Allah’ı, Peygamberi ve kendine yakın gördüğün şeyhi, seyyidi, paşayı, ağayı, beyi eleştirme diyeceksin. İsa’yı, Musa’yı, Davud’u eleştirince sessiz kalacaksın, Muhammed söz konusu olunca kıyameti koparacaksın. Bu ne yaman çelişki!

Allah’ı araştırıp sorgulamayan ve Peygamberleri eleştirmeyen biri bilim insanı olabilir mi? Bu itibarla peygamberler de dâhil olmak üzere tüm liderler olumlu-olumsuz her zaman eleştirilmelidir.

Her insan gibi peygamberler de, liderler de, bilim insanları da hata yapabilirler. Gallile, Adem, Musa, İsa, Muhammed, Marx, Mao, Lenin, Atatürk…
Seyit Rıza, Şeyh Sait, Mele Mustafa Barzani, Abdullah Öcalan hatta çok önemsediğim Mazlum Doğan bile hata yapmışsa, bu yanlışlarını görmezden mi geleceğiz?

Atatürk’ün iktidarında önemli hatalar yapılmışsa, ya da özel hayatında ciddi sapmalar yaşanmışsa bunları eleştirmeyecek miyiz?

İleride Tayyip Erdoğan için; “O paralar hayır kurumları için toplanmıştı, rüşvet değildir. İftiradır!” derlerse, o günkü namuslu bilim insanları buna itiraz etmeyecekler mi?
Bu soruları daha da çoğaltabiliriz.

Emekli Eski Genel Kurmay Başkanlarından İlker Başbuğ’un basında çıkan bir röportajında; “Atatürk içkiyi ilaç olarak içerdi!”, “Atatürk: Bizim dinimiz İslam dini. En makul, en son dindir’ der. Atatürk’e dinsizdi denilebilir mi?” (T24-30.8.2014)
Eski başbakan şimdiki Cumhurbaşkanı da “Gazi Mustafa Kemal”in ilk meclisin açılışında namaz kıldığını, bilmem hangi kongreyi dualarla başlattığını vb. yönde konuşmalar yapıyor.

TC’nin eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ ve şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan “Gazi Mustafa Kemal”i dindar (Müslüman) göstermek için birbirleriyle yarışıyorlar.

Mustafa Kemal Atatürk’ü Müslüman göstermeye çalışanlar daha çok bürokraside etkili olan şahsiyetler ile iktidarı elinde bulunduran güçlerdir. Bu güçlerin yakın çevresi uluslararası gemi nakliyatından tutun ulusal savunma sanayine kadar birçok alanda ticari faaliyeti olan sermayedarların olduğunu söylemek abartılı olmaz.

Yine Mustafa Kemal Atatürk’ü dinsiz olarak tanımlayanlar da Kur’an ayetleri ismiyle kurdukları şirketler aracılığıyla tarikat-ticaret ilişkisi çerçevesinde uluslararası altın ticareti ile tesettür alanında modaevleri açıp, sömürü düzenini sürdürdüklerini söyleyebiliriz.

“Al birini vur ötekisine!”

Bazı liderleri çok sevebilir, saygıyla takdir edebiliriz. Ancak bu sevgi ve saygımız onları eleştirmemize engel değildir.

Bir önderin hata yapması onun görev konumunu tartışılır hale getirebilir, ancak liderlik vasfını ortada kaldırmıyor. Tarihte her lider günahlarıyla-sevaplarıyla yerini alır.
Bir ülkede ne kadar çok eleştiri kültürü artarsa, an az o kadar demokratik yaşam gelişmiş olacaktır.

Dün 1 Eylül Dünya Barış Günü’ydü. Ortadoğu coğrafyasında İslam adına katliamlar yapan çeteler ve halkları birbirine boğazlatan emperyalist güçler olduğu sürece barıştan söz etmek mümkün mü?

Usta yazar Çetin Altan’ın deyimiyle “enseyi karartmayalım.” Her şeye rağmen 1 Eylül Dünya Barış günün tüm Dünya halklarına kutlu olsun!

02.09.2014

Hiç yorum yok: