30 Ocak 2018 Salı

HER ŞEY PARA İÇİN: PİPONYA CUMHURİYETİ...







Bülent TEKİN  

 “Piponya Cumhuriyeti” benim 2000 yılında yayınlanan “Kral Situ’nun Hikâyesi” adlı romanımda geçen hayali bir ülkedir. Bu isimde bir ülke dünyada yok ama benim hayalimde var. Piponya acaba yaşadığımız ülke mi diye soranlar olabilir. Yok canım, nereden çıkarıyorsunuz! Bizim ülke demokratik, özgür, bağımsız, mutlu bir ülke. Hiç Piponya’ya benzer mi? Piponya hırsızların, çakalların, kötülerin egemen olduğu bir yer… Bizle ne ilgisi olabilir? Kimse bu yazımdan bu ülkede olanlarla, yaşananlarla ilgili bir pay çıkarmasın. Ben hayali bir ülkeden bahsediyorum. GIRGIR’da köşe yazarlığı yaptığım dönemde de-yanılmıyorsam!-Piponya’da olanlardan bahsederdim. Benim hayalimde canlandırdığım kötülerin egemen olduğu, yoksulların ezildiği, her türlü entrika ve oyunların döndüğü, kötülerin hep kazandığı ve iyilerin de hep kaybettiği hayali bir yer. Ben yine de Piponya’dan olanlardan bahsedeceğim.

Piponya’da sıkıyönetim sonrası olağanüstü hal döneminde bölge valilerin adeta manevi kızları mertebesine çıkmış işbirlikçi kadınlar o faşist devlete projeler sunardı. Devletten çok para kazandılar ve meteliğe kurşun atan kocalarını devletten aşırdıkları paralarla zengin ettiler. İşte gün geldi Piponya’da devir değişti, özgürlük ve demokrasi talebinin olduğu günler geldi. İşte o kadınlar bu kez parlamentoya girmek istediklerinden yazar, gazeteci kılığına büründüler. Bir çırpıda solcu, devrimci, insan hakları aktivisti olup çıktılar. Tuhaftır ki basın bu kadınları çok iyi tanıdıkları halde riyakârlıklarını ve ihanetlerini hiç kamuoyuna taşımadı. Evet, yani basın o kadınları tanıyor, biliyordu! Piponya’nın gazetecileri ve televizyoncuları güçlünün aleyhinde tek kelime edecek nitelikte değildi zaten. Yalakalık dışında tek bir haber yapamazlardı. Faşist devletin sesi olmaktan öteye gidemezlerdi. Üstelik Piponya’nın yazar, çizer, aydın, entellektüelleri de bu kadınlarla kanka oldular, hep desteklediler. Aslında bu kadınlar orta yaşlarından itibaren şöhret olmak istiyorlardı, zaten paraları vardı ve bunu da parlamenter olma istekleriyle de taçlandırmayı hedefliyorlardı.  Meydan serbest olunca amaca ulaşmak kolaydı. Piponya’da bir farklı halkın sözde hak ve hukukunu savunan parti de bu kadınlara bütün kapılarını açtı. Avrupa’da bu parti adına konuşmalar yaptı bu kadınlar. Avrupa devletleri meclislerinde, toplantılarında o partinin parlamenterleriyle birlikte bulundular. Piponya’nın en ünlü yazarları, şairleri, gazetecileri, artistleri, sanatçıları ile kanka oldular. Bu kadınların namı yurtdışına da ulaştı, dünyanın önemli sol politikacıları, ödül dağıtan kurumları, parlamenterleri, yazarları, gazetecileri bu kadınlarla kanka oldu. Piponya’nın yurtdışında yaşayan insanları, kurumları yaşadıkları yabancı yerleri de kendilerine benzettiler. Tavassutla oralardaki insan hakları kurumları dahil, ödül veren kurum ve meclislerden tanıdıkları kurnaz kadın ve erkekler için ödüller verdirdiler. Aslında hiçbiri bunları hak etmiyordu! Zaten Piponya’daki sanat ve edebiyat kurumları da mafyavari ilişkilerle ‘bir sana bir bana’ zihniyetiyle ödülleri eşe dosta veriyordu. En iyi roman yazana, en iyi şiir yazana değil, kurnaz insanlara ödüller veriliyordu. Bu nasıl bir işti, bu nasıl bir durumdu?

Piponya’da bir kurnaz kadın tipinden daha bahsedeceğim. Avrupa’da bile parlamenterlik yapmış ayrı bir dinden olan birisi orada işi bitince bu kez Piponya’da parlamenter seçtirildi. Amaç ona bir maaş daha kazandırabilmekti. O sözde en demokrat parti bir nevi arkadaş grubuna iş ve işçi bulma kurumu gibi görev yapıyordu. O kurnaz kadın şimdi Avrupa’dan emekli parlamenter maaşı ve Piponya’dan (emekli maaşını hakketmiş durumdadır) bir de parlamenter maaşı alıyor. O kurnaz kadın boş kalır mı hiç, Piponya’ya dönünce kız kardeşini Avrupa’daki partiden parlamenter yapmak istedi. Piponyalılar ona oy vermedi. Benim kurnaz kadınlardan örnek vermemin amacı, kimsesiz, yoksul ve garip kadınların büyük ideal istismarcısı hemcinsleri tarafından aldatılmalarıdır. Kadın kotası dedikleri şey aslında bu kurnaz kadınlara ayrılan kontenjandır. Bu kotada sıradan, gariban, bir halk kadını olmaz. Bu tür grup arkadaşı kadınlar, eş dost olanlar koltuk ve makamlara sahip olurlar. Asla boşta kalmazlar, onlar için mutlaka bir makam ve koltuk hemen yaratılır.  Hayali ülke Piponya’da uydurduğum bu tip entrikalar ve yutturmacalar acaba dünyanın bir gerçek ülkesinde de oluyor mudur? Tabii ne kadar da uydurma da olsa, yine de bu hayali olaylar ilginçliğinden dolayı ders çıkarılacak niteliktedir.

Aslında etnik bir grubun sözde hak ve hukukunu savunan siyasi parti de Piponya Cumhuriyeti’nin bir partisiydi ve o da diğerleri gibi devletten referansını alıyordu. O parti zaman zaman Piponya rejimi aleyhinde politika yapar görünürdü ama esasında Piponya’nın bölünmez bütünlüğünün en önemli direklerindendi. O partinin parlamenterleri devletin maaşını alan ve emeklilik gibi özlük haklarından yararlanan “kurnaz adam ve kadınlar”dan oluşuyordu. Çünkü kendi halkını kandırıyorlardı. Nasıl olsa onlara inanmış, kandırdıkları zavallı bir halk vardı. Halkları onları liderleri, savunucuları ve hatta fedaileri falan zannediyordu. Ama aslında onlar bir yüksek maaşlı Piponya devletinin memurlarıydı. Geleceklerini garantiye almışlardı. Aileleriyle birlikte Piponya Cumhuriyeti’nde ömür boyu zenginlik içinde yaşayabilmeyi garanti etmişlerdi. Piponya’da devlet zaman zaman o etnik haklarını savunan sözde partiyi ve parlamenterlerini cezalandırma numarasını oynayarak bu “kurnaz insanlar”ın inandırma rolüne katkı yapıyordu. Böylece bir taraftan etnik sorunu o siyasi parti etrafında tehlike arz etmediği için tutuyor, daha doğrusu bertaraf ediyor. Diğer taraftan da o sözde en demokrat ve ilerici parti de parlamenterlik yaşamını uzatıyor, daha doğrusu dolgun maaş alma meselesini garantiye alıyordu.

Piponya’da sakallı ve dinci fanatik faşistler zaman zaman kadınlara saldırıyor ve takdir topluyordu. Kadına şiddet ve hatta tecavüzün bir cezası yoktu. İdare edenler dünyanın en zenginleriydi. Piponya’da basın iktidarın borazanıydı. Bütün tv ve gazeteler iktidara yalakalık yapma yarışındaydı. Doğru ve gerçek haber, yurttaşı doğru bilgilendirme asla yapılmazdı. Düşünce ve ifade özgürlüğü yoktu. Piponya halkının zenginleri hapse atılmaz, çünkü devletin asıl sahipleri onlardı. Yoksullar, kimsesizler, baldırı çıplaklar, avukatsızlar yani halk köleden farksız bir durumdaydı. Yoksulların hapse atılması iki dudak arasındaydı. Piponya’da demokrasi bir kandırmacaydı, yönetenlerin, zenginlerin bir oyunuydu. Millet seçimde oy kullanarak seçim yaptığını zannederdi. Oysa seçtikleri sağcısıyla solcusuyla aynı insanlardı. Piponya’da seçimler göstermelikti. Fakirler oy verir ve zenginler seçilirdi. Kurnaz adamlar ve kadınlar daima fakirlerin oyuyla parlamenter olurlardı. Bir konuda haklarını yemeyelim: “Maaşlarının hakkını veriyorlardı. Zaman zaman kavga etme ve rest çekme rolünü çok iyi yapıyorlardı.” Ve bu numarayı ne yazık ki fakirler hep yutardı. İşte öyle bir hayali ülkeden bahsediyorum. Entrikaların, yolsuzlukların, rüşvetin, ihanetin zirve yaptığı bu hayali ülke herkese ders olmalıdır. Bütün dünya bu hayali ülkede yaşayanlardan ders almalıdır. Zaten biz de bu amaçla Piponya’dan bahsediyoruz. İyi ki öyle bir ülkede doğmadık! İyi ki öyle bir ülkede yaşamıyoruz. Ne mutlu bize!

 Dünyaya sadece bir defa gelebilen bir insan bu dünyanın bütün nimetlerinden yararlanma hakkına sahiptir. Bütün insanlar eşit ve özgür doğarlar. Doğum sonrasında da eşit, adil ve özgür yaşamalıdır, bu böyle olmalıdır. Yaşamın tüm evrelerinde özgür ve eşit yaşam devam etmelidir.

Ve son bir söz: Kimse bu yazdıklarımdan bir çıkarsama, bir isim, bir ülke çıkarmasın. Hayali bir ülke olan Piponya’dan bahsettim. Benim uydurduğum bir yerdir. Uydurduğum bu olayların dünyanın hiçbir ülkesinde yaşanmasını istemiyorum. Hayali de olsa Piponya gibi bir ülke olmasın istiyorum. Ders olması dileğimle.
-----
Bülent Tekin


Hiç yorum yok: