24 Ocak 2014 Cuma

Hasan Mantıcı, Filistin Güncesi...




Hasan Mantıcı: TEKİRDAĞ’DAN  İSRAİL ESİR KAMPLARINA YOLCULUK…

Adil Okay


12 Eylül 1980: Eza evleri, darağaçları ve yargısız infazlar. Dönüşü olmayan sürgün yıllarının başlangıcı. Aranmaya başlanan binlerce insan, bireysel ya da örgütlerinin kararıyla adı konulmamış ricat yollarında. Avrupa ile  Filistin kampları: Bu yolun iki ayrı durağı.

Neredeyse çeyrek yüzyıl geçti aradan. Sürgün deyince hep Avrupa konuşuldu. Avrupa’daki sürgünler hakkında kitaplar yapıldı. Filmler çekildi. Ama sürgünün Filistin durağı çok az yazıldı, anlatıldı. Bu gün, bu yazıyı yazma nedenim de 78 kuşağının Filistin durağının, belki de en önemli kitabının, 1982’de Beyrut’ta yolumun kesiştiği Hasan Mantıcı tarafından yazıldığını öğrenmemdir. “En önemli” diye altını çiziyorum zira aynı süreci yaşayan 78 kuşağından bazı arkadaşların yazdıklarının doğruluğunu, değerini, biz, “o dönemde orada olanlar” biliyorduk. Ancak sözünü ettiğim anı-roman türünde kitaplar, bilimsel çalışmalar için kaynakça oluşturmuyordu. Mantıcı bu arkadaşların yazdıklarını da belgelerle  -gerçek isimlerin tanıklıklarıyla tamamlamış- kanıtlamış oldu. Ayrıca benim “12 Eylül ve Filistin Günlüğü” adlı kitabımda yayınladığım, “İsrail’e karşı savaş sürecinde hayatını kaybeden Türkiyeli devrimciler” listesine önemli bir katkı sundu. Ulaşamadığım isimleri buldu. 12 Eylül faşizminin ve İsrail siyonizminin ortak cinayetleri sonucu katledilen yoldaşlarımız (İsrail’in dolaylı engelleme girişimlerine ve 12 Eylül devamcılarının unutturma gayretlerine rağmen) yasal bir kitapta daha anılmış oldu. Bu bilgiler, illegal örgüt broşürlerini, internet yazışmalarını aşıp dünya kütüphanelerine ulaştı. Sadece bu nedenle bile Mantıcı’ya “eline sağlık” demek gerekiyor.

Mantıcı, uzun sayılabilecek bir süre Lübnan’da Filistin kamplarında kalmış, İsrail saldırılarında yoldaşlarını kaybetmiş, 1982 Haziran - Eylül Beyrut işgalini yaşamış, İsrail kuşatmasından kurtulmuş, BM’in açtığı koridorlardan Filistinlilerle birlikte Yemen’e gitmiş ve oradan Türkiye’ye geri dönmüş. Bu arada Filistin kamplarında tuttuğu notlarını, günlük defterini arkada kalan dostlara bırakmış. İşte bu kitapta okuyacağınız, tarihe ışık tutan belgeler Beyrut’tan Şam’a, Şam’dan Avrupa’ya, oradan Türkiye’ye 30 yıllık bir yolculuk yapmış ve sahibini geçtiğimiz günlerde bulmuş.

Mantıcı’nın çeyrek asır sonra bulup benimle (kitap yayınlanmadan önce) paylaştığı günlüklerini okurken, belgeleri incelerken bunların kitaplaşması gerektiği konusunda ısrarcı olunması gerektiğini anladım. Zira tarih, resmi tarihin dışındaki gerçek tarih, ancak böyle yazılırdı. Benim de bu konuda yayınlanan kitabım, aynı amaca hizmet ediyordu. Bu bir ödevdi. Diğer yandan çoğu bu gün yaşamayan insanların sesleri, anıları, tanıklıkları, fotoğrafları neredeyse çeyrek yüzyıl sonra bu kitap aracılığıyla gün ışığına çıkacaktı. Bu ikinci ödevdi. Ve bu kitap sayesinde, ‘modern’ dünyanın en önemli ayıplarından biri, yani Filistin sorunu, yeniden gündeme gelecekti. Bu da üçüncü ödevdi.

Hasan Mantıcı kitabına, “Kavgamın kenti: Beyrut, Kavgamın ülkesi: Lübnan” adını vermek istemişti. Ama kitap karşımıza: “Filistin Güncesi – Türkiye Devrimcilerinin Enternasyonalist Mücadelesi” adıyla çıktı. Aslında Mantıcı’nın kavgası, doğup ilk gençliğini yaşadığı Tekirdağ’da başlamış. Çocukluk yıllarında emek – ekmek kavgasına girmiş, sonra devrimci mücadeleye atılmış. Ve o hep ezilenlerin safında yer almış. Emekçilerin, ötekilerin, mazlum halkların. Ülke dışına çıkınca da, Suriye’de görece daha güvenli bir ortamda kalmayı değil, Filistin kamplarında İsrale karşı savaşta kalmayı tercih etmiş. Bu seçimle sürgün yıllarına bir anlam ve amaç katmaya çalışmış. 

Hasan Mantıcı, sadece benim kitabımda “eksik” ibaresiyle yayınladığım “İsrail’e karşı savaş sürecinde katledilen devrimciler” listesini genişletmekle kalmamış aynı zamanda benim yapamadığım (Benim kaldığım bölgelerde ve grupta kadın savaşçı yoktu) bir işi başarmış: Filistin kamplarında kalan Türkiyeli devrimci kadın savaşçılara yer vermiş.
Mantıcı’nın kitabından birkaç alt başlık paylaşmak istiyorum:
“Filistinlilerle dayanışmada olan diğer halkların kampları.
Hristiyan köyler ve Komünist Filistinliler.
Ve büyük savaş başlıyor. (İsrail’in Lübnan’ın işgal başlangıcı. Haziran 1982).
İsrail tanklarıyla karşılaşma.
Sur kenti düşüyor.
İsrail helikopteri renk bombası atıyor.
İsrail askerleri ile sıcak temas.
İsrail esir kampında işkence.
Abu Raid yanımda ölüyor.
(İsrail’e esir düşen Mantıcı’nın yoldaşı) Zeynep’in günlüğü.
El Ansar esir kampı ve Kızılhaç aracılığıyla mektuplaşma.
Mazlum Doğan ve arkadaşları.
Adil Okay ile Beyrut’ta karşılaşma…”

Hasan Mantıcı’nın kitabında, ‘özgürlük ve eşitlik’ şiarlarıyla dünyayı güzelleştirmeye soyunan 20–25 yaşındaki delikanlıların duyguları, öfkeleri, inançları, hayal kırıklıkları okunuyor. Darbeden kaçıp bu kez sığındıkları ülkede, Lübnan’da, İsrail’in 12 Eylül Türkiye’sinden aşağı kalmayan barbarlığına karşı direnmeleri abartısız, yalın bir şekilde yer alıyor. Bu bir anı kitabı değil, kimi zaman hüzünle, kimi zaman neşeyle okunulan otantik bir belge. Bu kitap 12 Eylül Türkiyesinde ve 1981 – 1982 ve 1983 Lübnan’ında, Filistin kamplarında yaşananların fotoğrafı. Fotoğraflar yanısıra, belgeler, İsrail esir kamplarından yazılan mektuplar, uluslar arası örgütler aracılığıyla gönderilen “yaşıyorum” mesajları…

Velhasıl İsrail saldırılarından şans eseri sağ kurtulan Hasan Mantıcı sayesinde, Türkiye devrimci hareketlerinin tarihine ve Filistin sorununa ışık tutacak bir kitap daha kazanmış oluyoruz. 1980 sonrası bizimle birlikte Filistin kamplarında kalan arkadaşlar için müjde sayılabilecek bu kitap hâlâ yazmak isteyenlere de yol gösteriyor.

Sürgünün Filistin kolu külliyatı, bu kitapla önemli ölçüde tamamlanmış oluyor… Geç de olsa…
Artık bundan sonrası  tarihçilere, belgeselcilere ve sinemacılara kalıyor.

Künye: Hasan Mantıcı, Filistin Güncesi – Türkiye Devrimcilerinin Enternasyonalist Mücadelesi,  Ozan Yayıncılık, İstanbul, Ocak 2014.

Hiç yorum yok: